Allah Adil Olanı Sever

Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.

Nahl Suresi 16: 90

 

 

Cuma hutbesinin son kısmında okunan Nahl süresine her cuma namazı kılan cemaat olarak ellerimizi açarak amin deriz yani tasdikleriz..

Her cuma tasdiklediğimiz ayeti kerimenin neresindeyiz diye nefsime soruyorum..

Çok gerisindeyiz..

Adalet denilince sadece hukuki sorunlar mı akla gelmeli?

Oysa hayatın her alanında adil olmamız, haksızlıklar karşısında susmamamız emredilmişti..

Rüşvetle torpille işini görenin adalet istiyoruz diyerek haykırması ne anlam ifade eder..

Adaletsiz bir şekilde makama gelmiş bir kişinin adil davranacağını kim söyleyebilir?

Sonra şunu hep  sorup duruyoruz, neden huzur bulamıyoruz..

Adaletin olduğu, haksızlıkların yaşanmadığı, iyiliklerin yaşatıldığı bir beldede huzur olmaz mı?

Adalet firarda,haksızlıklar had safhada,kötülükler iyiliklerin önüne geçtiği için kaybediyoruz..

Ve biz kaybediyoruz..

Haksızlıklar karşısında sessiz kaldığımız için kaybediyoruz..

Nefsimize yapılan haksızlık karşısında aslan kesilirken, komşumuza yapılan haksızlığa göz yumduğumuz için mahallemizde huzur bereket kalmıyor..

Dünyayı değişmek istiyoruz ama ne hikmetse değişime kendimizden başlamıyoruz..

Kapitalizm sistemin koyduğu kurallar hayatımıza yön verdiği için kaybediyoruz..

Körü körüne bağlanıyoruz..

Her şeyi politika üzerinden değerlendirdiğimiz için hak ve hakikati unutuyoruz..

Hani haksızlık kimden gelirse gelsin karşı çıkacaktık..

Bütün hesaplar dünya menfaati olunca kaybediyoruz..

Oysa hak ve hakikat için  elif gibi olacaktık..

Haksızlıklar karşısında dik duracaktık..

 

 

Bir kıssa ile konuyu detaylandırmak  buradan bir ders çıkartmak önce kendi nefsim için söylüyorum..

Kaybediyoruz..

Kim kaybediyor, ben, sen, o, biz, siz, onlar...

Kurdun biri aç kalınca kasabaya inmiş.

Sütçünün süt çanağını devirmiş içmiş, fırıncının tezgâhından ekmeğini almış yemiş, kasabın vitrininden bir but kapmış mideye indirmiş.

Kasabanın tüm köpekleri toplanmış ve kurdu yakalamak için ardı sıra koşturmuşlar.

Kurt önde köpekler arkada, amansız bir kovalamaca, koşuşturmacadır devam etmiş.

Sütçünün köpeği yorulmuş takibi bırakmış.

Bir müddet daha geçince fırıncının köpeği yorulmuş kurdu takibi bırakmış.

En son kasabanın çıkışına yakın kasabın köpeği de pes etmiş ve geriye dönmüş.

Kurdun arkasında kala kala bir tek demircinin köpeği kalmış.

Kurt önde demircinin köpeği arkada amansız ve ısrarlı bir kovalamaca devam ediyormuş.

Artık kasabadan çıkılmış, kırlara varılmış ve tepelere doğru çıkılmaya başlanmış.

Kurt dayanamamış, durmuş ve demircinin köpeğine öfkeyle seslenmiş;

“Yahu arkadaş, sütçünün sütünü içtim, fırıncının ekmeğini yedim, kasabın etini kaptım, buna rağmen bunlar bile pes etti peşimi bıraktı.

Lan ben demirciye ne yaptım da peşimi bırakmıyorsun”. der.. Demircinin köpeği menfaat peşinde değil, bi hakkı teslim etmek, Komşusuna yapılan haksızlığın karşılıksız kalmaması..

Yani adalet peşinde.. Seni cezalandırmam için bana zarar vermen şart değil. Sen komşuma, başkalarına zarar verdiğin için suçlusun.. Bu nedenle cezasız kalmaman gerekir..

Yani demircinin köpeği hukukun tecellisini istiyor..

Bu kadar adaletsizliğin ve hakszılığın yaşandığı dünya coğrafyasında adaletin ve hukukun tecelli etmesi, yaşatılması, hayat bulması çok zor gözükse de  adaletin  ve hukukun tecelli etmesi için birilerinin mutlaka var olması gerektiğidir..

O kişi ben,sen,biz,siz neden olmasın..

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.