Enkaz altında neyi arıyoruz?

Enkaz altında neyi arıyoruz?

Başlık bir dostumun cümlesidir. 06.02.2023’te Maraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7.7 ve 7.6 büyülüğündeki depremin mağdurlarının acil ihtiyaçları ilk günlerde iyi karşılanamadı. Ama yoğun bir çalışma vardı. Hava muhalefetinin de etkisiyle ilk günlerde yardım ve arama-kurtarma faaliyetleri yetersiz kaldı. Uzak köylere ancak 3. gün helikopterle ulaşım sağlandı. O köylerde çokça yaralı ve ölü vardı. Bölgedeki yöneticilerin kendisi de şaşkınlık içindeydiler. Bürokratik hantallığa rağmen bu şaşkınlıkla birlikte bir şeyler yapmaya çalışıyorlardı. Yetiştiremiyorlar, seri bir şekilde düzen kuramıyorlardı. Sivil STK’lerin faaliyetleri önemli oranda acil ihtiyacın karşılanmasını sağladı. Depremi yaşayıp da telaşını yenen insanlar acil yardıma çok güzel yetişiyordu. Bazı çatlak seslere rağmen kişi ayırımı yapmadan ihtiyacı olan herkese yardım ulaştırılmaya çalışılıyordu. 

Başta göze çarpan, ilk günden itibaren her taraftan çokça yardım tırlarının fırtınalı havaya rağmen yola çıkmasıydı. Hesapsız bir yardım akıyordu her taraftan. Birkaç gün içinde yiyecek ve giyecek ihtiyacı karşılandı. Kalacak yer, tuvalet, banyo gibi ihtiyaçlar 12 gün geçtiği halde hala sorundu. Bölgeden ciddi bir kaçış vardı. Yolunu bulan terk ediyordu. Bu da yardım edileceklerin öemli bir kısmının bölge dışına akmasını sağlıyordu. Ama bunların gidecekleri yerde de yardıma ihtiyaçları olacaktır.

Gecenin son dilimiydi.  İki saat sonra müslümanlar namaza kalkacaktı. Çocuklarını incitmeden okşaya okşaya namaza kaldıracaklardı. Onlar da namaz kılıp hemen uyuyacaklardı bir miktar daha. Ama çok kişi hiç uyanmadı. Uyananlarsa dehşetle sarsıldı. Sarstıkça sarstı. Yer çatlıyordu, yarılıyordu. Yıkılan kayalar yolları dolduruyordu.  “Ya Rabbi kökümüzü mü kurutacaksın, kıyamet kopuyor,” cümlelerini söyletti. Evden kendini dışarı atanlardan kimisi epey sonra  dondurucu soğukta yalın ayak karların üzeinde koşturduğunu farketti.

Bir anne kucağındaki bebeğini karların üzerine bırakıp kaçıyordu. Ardından gelen kişi bebeği alıp anneye tekrar verdi. Sadece yıkılan binaların gürültüsüne değil, yerden gelen, yıkılmayan binaların duvarlarından gelen korkunç seslere karışıyordu feryat sesleri. Kim işitecek feryadı? Enkaz altında kalan mı? Son adımını yıkımdan zorla kurtararak kaçan mı? Göğe yükselen toz bulutlarının arasında yolunu kaybeden kuşlar mı? Çocuk annesini, anne çocuğunu aradı. Ama nafile. Geriye gözyaşı kaldı ama hangi biri için. Çocuğuna mı, anne-babasına mı, kardeşine mi, eşine mi… Dağıldı acı derin yatay bir düzlemde. Kimin acısına daldıysa diğeri devreye girdi. “Ya ben, ya ben dedi” adeta. Yarım kalan hikayeler uzun yıllar film yapımcılarına konu aratmayacaktır. Ağlama ile gülmenin bu kadar içi içe geçtiği görülmemişti. Enkaz başında cenaze bulma ümidi ile bekliyordu sağ kalanlar. Bari bedeni bütün kalsın, ümidi ile. Kimisi kendi başına sağ kaldığına şükrederken, “Ya Rabbi anadan doğmuş gibi kaldım ama anam da yok.” diyordu. Sağ kalanların yardımına koşarak teselli arıyordu Hüseyin Amca. Karanlıkta şakı söylen misali. Enkaz altında birbirine sarılarak can verenlerin cenazelerine ulaşan kurtarma meleklerinin sadece gözleri konuşuyordu. Dilin sustuğu bir gündü.  Yaşayanlar bu acıyla yaşayacak artık. Yaşamak acıya katlanmaktır artık.Yüreklerden dualar ve beddualar yükseldi gökyüzüne.

Deprem sınır tanımadı. Suriye’yi de vurdu. Ama oraya çok az yardım gitti. Enkaz altında binlerce insan can verdi. Aslında Suriye’ye deprem 12 yıl önce insan eliyle gitmişti.

Enkaz altında neyi arıyoruz? İnsanların, her an yıkılmaya müsait inşa edilen binaların altında kalma kaderini mi arıyoruz? Deprem, Allah’ın (c.c) yarattığı evren kitabının açık bir ayetiydi. Ve insanoğlu bu ayeti göreli yüzyıllar oldu.

Günümüzdeki bilim ve teknoloji ile bu ayet daha iyi öğreniliyor. Ama Müslüman tolum bu ayeti Kur’an-ı Kerim kitabının içinde bıraktı, bir evren ayeti olarak okumadı. Bu ayete göre amel etmemesinin getirdiği felaketin sorumluluğunu Allah’a (c.c.) yüklemekten hala vazgeçmedi. İnşallah bundan sonra tabiatla olan ilişkimizi, tabiatın ayetlerine göre düzenleme seviyesine çıkarız artık.

Enkaz altında neyi arıyoruz? İnşaatta malzemeden çalarak mukavemeti düşük bina inşa eden müteahhidin ahlakını mı arıyoruz? 

Enkaz altında, müteahhidin çürük inşaatına ruhsat vererek rüşvet hortumunu güncel tutan sistemin çarpıklığını mı arıyoruz?

Enkaz altında seküler sistemin, sıkıştığı anda dini-ahlakı koltuk değneği olarak kullanma alışkanlığını mı arıyoruz? 

Enkaz altında “müteahhit, belediye görevlisi, denetim görevlisi ahlaksızsa ne yapılabilir ki” deyip insanların iskan güvenliğini ahlaksızların ahlakına terk eden çarpık bir zihniyeti mi arıyoruz?
Cenazeler er geç enkaz altından çıkarılacaktır. Enkaz altında yapılan beddua enkaz altında kalmaz. Ama zalimlerin, zulüm enkazı altında çıkma şansı hiç yoktur. 

Yerin sarsılması bir kaderdir. Ama insanlığın sarsılması kader değil, insanın kendi elindedir.

Yazar Abuzer Türkmen

WhatsApp İhbar Hattı
0 552 717 08 44
ÇEKİN, GÖNDERİN, YAYINLAYALIM!

Bakmadan Geçme

Malatya Sanal Haber - Bizi Sosyal Medyada Takip Edin!