Hutbede Baro Seçimlerini mi konuşsaydı

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, 23 Nisan Bayramı’nın ertesi günü cuma namazını 

koronavirüs tedbirlerine uyarak Hacı Bayramı Veli Camiinde kıldı ve burada kendi hazırladığı Cuma Hutbesini okudu. 

Hacı Bayramı Veli Camisinin seçilmesinin sebebi, yüz yıl önce 23 Nisan günü Mustafa Kemal Atatürk ve Meclis üyelerinin topluca bu camide cuma namazını kıldıktan sora TBMM’ni açmalarıydı. 

Diyanet İşleri Başkanlığı ki, 1924 yılında bizzat Atatürk tarafından kurulmuş, 1961 Anayasası’na alınmış, 1965 tarihli Kuruluş Kanunu’nda kendisine,  “İslâm dininin inanç, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek’ görevi verilmiş ve ayrıca 2002 yılında, “Türk aile yapısının korunması ve güçlendirilmesine yardımcı olmak” amacıyla müftülüklerde Aile Büroları kurulmuştur. 

Bütün bu hukuki dayanaklarla muhkem, ödevli, görevli ve yetkili bir Kurum’un başındaki kişi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve milletvekillerinin  topluca cuma namazı kıldıkları camide, tam da, bir zerrecik virüsün bütün dünyayı egemenliğine aldığı bir zamanda, sadece Müslümanlara değil, ‘Tüm insanlara sesleniyorum’ diyerek okuduğu Hutbede, bütün dinlerde, mezheplerde, meşreplerde insanın canını, aklını, dinini, malını ve neslini  koruma hakkının olduğunu belirttikten sonra, İslam’ın zararlı olduğu için haram kıldığı şeylerden sakınılması gerektiğini söylemiş, sigarayla, uyuşturucuyla, alkolle ‘Gelin topyekün mücadele edelim’ dediği gibi, 

‘Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, Eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir, bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikahsız hayatın islamî literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu Hiv virüsüne maruz kalıyor.’ diyerek, yine, ‘Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.’ çağrısı yapıyor. 

Diyanet İşleri Başkanı bu son derece yaralı, son derece değerli konuşmasından dolayı, kendisinin başka bir ülkenin değil Türkiye’nin Başkentinin barosu olduğunu unutan, ya da Milletine yabancılaşmış bir baro tarafından seviyesizce eleştiriliyor. O baro bu davranışıyla ayıp ediyor. Kötülüğü, ahlaksızlığı baş köşeye oturtup, görevinden de dolayı ‘gelin bu kötülükle bu ahlaksızlıkla birlikte mücadele edelim’ diyeni yerlere çarpıyor. 

Baro ne yapıyormuş, eşcinsellerin, LGBT’lerin haklarını savunuyormuş. 

Diyanet İşleri Başkanı, LGBT’leri dövelim, hapse atalım’ demiyor,  hep birlikte İslam’ın yasakladığı bu sapkınlıkların önünü alalım diyor, nasıl sigara içenlerle değil sigarayla mücadele edelim diyorsa.

Sonuç olarak, yapılan bu saldırıı bir Avrupa başkenti barosundan gelmiş olsaydı yeni birşey anlatmazdı ama Türkiye Başkenti Barosundan gelmesi Türkiye’ye de, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e de yabancılaşmanın, hatta bir kokuşmuşluğun ifadesi oluyor.