Adalet Bakanlığı bütçe görüşmelerinde konuşma yapan CHP’li
Ağbaba, Türkiye’de ki cezaevlerinin durumuyla ilgili çarpıcı açıklamalar
yaptı. Ağbaba,“Türkiye’deki birçok cezaevinde insanlar üst üste yatmakta,
nöbetleşe uyumakta, hatta nöbetleşe nefes almaktadır.”dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Malatya Milletvekili Veli
Ağbaba’nın cezaevleriyle ilgili değerlendirmesi şu şekilde;
“Türkiye’deki cezaevleriyle ilgili kamuoyuna yansıyan, yansımayan çok
çeşitli problemler var. Bu sıkıntıların ve problemlerin temel kaynağı
hepimizin yakından bildiği gibi, yargının siyasallaşmasıdır. Maalesef,
24’üncü Dönemde CHP Milletvekili olarak izlediğimiz davaların tamamında
özel yetkili mahkemeler aracılığıyla hukukun katledildiğini ve birçok
mağduriyetin yaşandığını biliyoruz. Bunlar unutulmasın diye sık sık ifade
etmek gerekir; Genelkurmay Başkanının terör örgütü yöneticisi olduğu,
şimdilerde sizin yandaş ve havuz medyası kanalına sıkça görüntü veren
Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın sol bir örgüte üye yapılarak terörist
yapıldığı, maalesef özel yetkili mahkemeler eliyle gazetecilerin, askerlerin,
bilim adamlarının terörist ilan edildiği ve büyük mağduriyetlerin yaşandığı.
ÖZEL YETKİLİ GİTTİ, SULH CEZA GELDİ
Ben burada AKP sayesinde Türkiye’de en çok tutuklu sendikacı,
tutuklu avukat, tutuklu asker, tutuklu bilim adamı ziyaret etmiş milletvekili
olarak konuşuyorum. Bu dönemin bittiğini sanıyorduk ama özel yetkili
mahkemelerin kaldırılarak yerine sulh ceza mahkemeleri kuruldu. Sulh ceza
mahkemeleri Özel yetkili mahkemeleri aratan mahkemeler oldu. Özel yetkili
mahkemeler, biliyorsunuz, eş başkanlıkla idare ediliyordu yani cemaat ve
Hükûmet birlikte karar verip beraber uyguluyordu. Özel yetkili mahkemeler
kaldırıldı, daha beteri geldi, sulh ceza mahkemeleri kuruldu. Bu mahkemeler
özel yetkili mahkemeleri aratıyor, tek bir elden yönetiliyor. Siyaset emir
veriyor, sulh ceza mahkemeleri yerine getiriyor.
MAHKEMELERE ALENİ TALİMAT VERİLİYOR
Bakın, geçmiş dönemlerde eskiden mahkemelere talimatlar, emirler
gizli verilirdi, şimdi aleni olarak, hatta televizyon ekranlarından verilmeye
başlandı. Örneğin, Nokta dergisinin o meşhur şehit cenazesiyle ilgili,
“selfie” kapağıyla ilgili Cumhurbaşkanı “Bunun bedelini ödeyeceksiniz.”
dedi, dört gün sonra Nokta’nın hem muhabiri hem de yazı işleri müdürü
tutuklandı. Yine, Cumhuriyet gazetesinin AKP’nin MİT tırlarıyla ilgili
foyasını ortaya çıkaran haberiyle birlikte yine Cumhurbaşkanı bir televizyon
ekranından “Haber yapan bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu.” dedi
ve Can Dündar ile Erdem Gül cezaevine atıldı.
HEYET ZİYARETLERİ YASAKLANDI
Cezaevindeki problemler cezaevinin tipine göre değişmektedir.
Örneğin (F) tiplerinde ve yüksek güvenlikli cezaevlerinde en büyük problem
tecrit olurken, (E) tipi cezaevlerinde ise en büyük problem yoğunluk. Tecrit
Hükûmetin bakışıyla orantılıdır. Hükûmet siyasi davalardan cezaevine attığı
insanlara ağır tecrit uygulamakta, birçok adli mahkûmun faydalanmış olduğu
haklardan maalesef faydalanmamaktadırlar. Örneğin, Can Dündar ve Erdem
Gül aynı davadan yatmalarına rağmen aylarca ağır tecride maruz
bırakılmıştır, ayrı ayrı yatırılmıştır. Yine aynı cezaevinde, Silivri Kapalı
Cezaevinde yatan gazeteciler, geçmişte sizin çok yakinen tanıdığınız, birlikte
iş yaptığınız gazeteciler maalesef hâlâ ayrı ayrı koğuşlarda yatmakta, tecrit
uygulanmaktadır. Yine geçtiğimiz yıllarda Silivri Cezaevinde yatan
gazeteciler için heyetlere izin verilirken bu uygulama şu anda
kullanılmamaktadır. Örneğin, basın örgütleri, yabancı heyetler geçtiğimiz
dönemde Mustafa Balbay gibi, Tuncay Özkan gibi gazetecileri ziyaret
ederken, şimdi basın örgütleri, yabancı kuruluşlar Can Dündar’ı ve Erdem
Gül’ü ziyaret edememektedir. Ayrıca, sohbet hakkı ve diğer etkinliklere
katılması engellenmektedir. Siyasi kararlarla cezaevine girenler 2 kat
cezalandırılmaktadır.
İNSANLAR MESCİTTE , ÇADIRDA YATIYOR
Değerli arkadaşlar, gelelim diğer cezaevlerinin durumuna.
Türkiye’deki birçok cezaevinde insanlar üst üste yatmakta, nöbetleşe
uyumakta, hatta ve hatta nöbetleşe nefes almaktadır. Geçtiğimiz dönemde
birçok cezaevinde yaptığımız ziyaretlerin sonucunda birçok rapor hazırladık,
Adalet Bakanlığının dikkatini çekmeye çalıştık ama maalesef başaramadık.
En son Urfa Cezaevinde çıkan isyan da 13 kişinin ölümüyle sonuçlanınca
Adalet Bakanlığının dikkati çekildi ama maalesef bu konuda hâlâ bir
iyileştirme yapılmış değil. Birçok cezaevinde, bize gelen şikâyetlere göre,
insanlar koridorlarda, tuvaletlerde yatmaya devam etmektedir. Yine bir diğer
sorun ise açık cezaevlerinde yaşanmakta, bu cezaevlerinde insanlar bahçeye
kurulan çadırlarda, mescitlerde, kütüphanelerde hatta yerde yatmaktadır. Bu
cezaevlerindeki aşırı yoğunluklardan dolayı hükümlüler arasında bulaşıcı
hastalıkların yayıldığı söylenmektedir.
CANDAŞ KANALLAR SERBEST
Cezaevlerinde tam bir keyfîlik hâkim. Mahkûmların düşüncesine göre
ayrım yapılmakta, siyasi iktidar kendi düşüncesini ve tercihini âdeta
mahkûmlara dayatmaktadır. Cezaevlerinde televizyon kanallarından kayyum
medyası, havuz medyası yani yandaş ve candaş kanallar serbest, diğer
kanallar maalesef izletilmemektedir. Özellikle Halk TV birçok cezaevinde
yasaktır. Cezaevlerinde Hükûmet yandaşı olmayan televizyon kanalları
maalesef mahrum bırakılmaktadır.
FOTOKOPİ YASAK, DAKTİLO YASAK
O kadar keyfîlik vardır ki cezaevlerinde, türkü söylediği için disiplin
cezası alan mahkûm da vardır, cezaevinin ikinci müdürü ve infaz koruma
memurunu kaburgalarını kırıncaya kadar dövüp hiç ceza almayan, görmezden
gelinen mahkûm da vardır. Yine cezaevlerinde insanların mantığının
alamadığı yasaklar vardır. Örneğin, cezaevlerinde kırmızı, hâkî yeşil,
lacivert renkleri yasaktır. 8 Martı, 1 Mayısı kutlamak terör örgütü
propagandasıdır. Fotokopi yasaktır, daktilo yasaktır. Örneğin Can Dündar ve
birçok gazeteci “Kalemle yazmaktan ellerimiz uyuşmaktadır.” demektedir.
Olağandışı sakal yasaktır, türkü söylemek yasaktır. Deniz Gezmişlerin kara
kalem çizilmiş portreleri yasaktır. Hazreti Ali’nin kara kalem portresini
çizerseniz disiplin cezası alırsınız. İlginç bir yasak daha vardır ki değerli
arkadaşlar, bunu kimse anlamamaktadır; özellikle kapalı görüşlerde görüşe
gelenlere kâğıt, kalem verilmemektedir.
Birçok keyfî yasak vardır ama her cezaevinde serbest olan bir şey
vardır ki bu herkesin onurunu incitmektedir. “Çıplak arama” denilen, hatta
zaman zaman insan onurunu hiçe sayarak “oyuk araması” dediğimiz ince
arama yapılmaktadır. Hâlâ bu çağda böyle bir aramanın yapılması herkes
açısından utanç vericidir. Aynı uygulamalarda, maalesef mahkûm yakınları
da taciz boyutuna varan aramalardan geçirilmektedir. Özellikle kadın
milletvekilli arkadaşlarımız makineden geçerken aranmak zorunda
bırakılmaktadır. Milletvekilinin aranmaması lazım. Türkiye’deki diğer
uygulamalar gibi aynı uygulamaları burada yaşamalıdır yani milletvekilleri
aranmamalıdır. Yine, burada cezaevlerinin en büyük problemlerinden biri
hasta mahpuslardır. Özellikle Sayın Bakan, hasta mahpusların birçoğu Sayın
Bakan’ın ringe binmesini, bir yarım saat seyahat etmesini önermektedirler.
“Ringin ne anlama geldiğini o zaman görürsünüz.” diyorlar.