16 Nisan 2017’de halkın onayına sunulacak olan 18 anayasa maddesi AK Parti ile MHP’nin
mutfağında hazırlandı. Hazırlama sürecinde referans alınan felsefe ve hukuk metinleri ABD-
Batı kaynaklıydı. Kendi kültürümüzden alınan referanslar da tamamen batılılaşma dönemine
aitti. Kadim kültürümüz olan İslami kültür ve kaynaklar hiç dikkate alınmadı. Eğer gerçekten
1400 yıllık bir İslami kültürünün bu konuda referans olabilecek bir unsuru yoksa bu
kültürümüzün neyi ile hâlen övünüp duruyoruz. Yine İslam Din’nin bu konuda bize referans
olacak, eksen teşkil edecek ilkeleri yoksa bu din nasıl tekâmül olmuştur? Hayatımızın her
alanındaki ihtiyaçlarımız için nasıl temel ilkeler ortaya koymuştur? Benim inandığım İslam
Din’i hayatın sadece ibadet şekilleri, kandil geceleri, hac- kurban bayramı- ramazan bayramı
ile ilgili kuralları belirtmiyor. O din hayatın siyasi, ekonomik, sosyal alanları ile de ilgili temel
ilkeleri belirtiyor. Bu temel ilkeler günlük ihtiyaçlara cevap veren ilkeler olmaktan öte günlük
ihtiyaç duyulan kuralların kendilerinden çıkarıldığı daimi ilkelerdir. Eğer dikkate alırsak tabi.
Benim tercihim sadece dinimin temel ilkeleri dikkate alınarak hazırlanmış ve onlara ters
düşmeyen yasalardır.
Şimdiki konjonktürde bu mümkün görünmüyorsa ne yapmalı? Mümkün kılacak gayreti sarf
etmeli. Kapımızı çalan duruma ne demeli? Bu durumda geniş halk kitleleri üzerinde hüküm
süren zulümler varsa, halk bu zulümlerin altında eziliyor ise zalimin ve mazlumun dinine
bakmaksızın tereddütsüz bir şekilde mazlumun yanında yer alırım. Zulmün def’i için
gerekiyorsa oy kullanırım. 2007’ deki cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi referandumu
benim için böyleydi. Kapımızı çalmış olan şimdiki olayın bununla bir alakası yoktur. Yıllardır
bildiğimiz sistemi daha farklı nasıl yürütebilirimin mücadelesidir. Bu sistem ile kendi
taraftarlarımın çıkarını daha fazla nasıl arttırabilirimin mücadelesidir.
Bu durumda nasıl bir tercih yapılabilir? İki cevabı vardır.
1- Partizanca cevap: Partim ne derse o. Bunun evetcisi de hayırcısı da aynı fikir veya
değerlendirme düzlemindedir. Bunlar teklif edilen anayasa maddeleri için oy kullanmıyor.
Partileri için oy kullanıyor. Söylenecek bir söz yoktur. Oysaki oylanan parti değil maddelerdir.
2- Teklif edilen maddeleri değerlendirerek bir tutum belirlemek: Bu durumda maddeleri tek
tek oylama şansı verilmemiştir. Ya hepsine evet veya hepsine hayır diyeceksin.
Seçilme yaşının 18’e düşürülmesi siyaseten veya ekonomik olarak etkili olan güçlü aile veya
kişilerin yakınlarına hizmet edecektir. Bunu şu anki meclis aritmetiğinde görebiliriz. 18-20
yaşlarındaki vasat bir ailenin çocuğunu kim tanıyıp milletvekili yapacaktır. Zira 18-20
yaşlarındaki bir genç eğitim dönemini bile tamamlamamıştır. Meclis de bir eğitim kurumu
değildir. Bu yaşlardaki bir genç öncelikli olarak fiziksel gelişimini tamamlamak üzeredir.
Eğilimleri ise kendi akranları ile fiziksel-zihinsel müsabakalar yapması onun en çok zevk
aldığı dönemdir. Ve bu gelişiminin doğal bir sürecidir. Bizde eğitim kurumlarında bu ne kadar
dikkate alınıyor ki siyasi platformda dikkate alınsın. Bunun yanında ileride kendisine meslek
edinmeyi düşündüğü alanın eğitimini tamamlama dönemidir. Fakat bu yaşlardaki bir gencin
de kendi yakın-yerel bölgesinde siyasi sorumluluk almasının önünün açılması yerinde bir
karardır.
Milletvekili sayısın arttırılması konusunda değerli bir milletvekili tanıdığımdan duyduğum
“Şimdi Meclis’te benim gibi üç yüz veya daha fazla gereksiz milletvekili vardır...” sözü
açıklayıcıdır. Kendisini bunlara katması tamamen alçak gönüllülüğündendi. Zira çok yetenekli
ve gayretli biridir.
Askeri mahkemelerin kaldırılması elbette yargıda birliğin sağlanması açısından iyi bir
karardır.
Görevini icra etmeyi sıkıntıya sokmayacak şekilde her kes yargılanabilmelidir.
Cumhurbaşkanının yargılanmasının önünün açılması eskiye nazaran bu durumu biraz daha
olumlu bir noktaya getiriyor. Gerçi yürütmenin başı olması bunu zorunlu da kılıyor. Bir
yandan inanç olarak kişi masumiyetini kınayacaksın diğer yandan masumiyeti sağlayan
makamlar oluşturacaksın.
Bunların dışındaki maddelerin birlikte değerlendirilmesi birbiri ile olan ilişkileri açısından daha
uygundur. Cumhurbaşkanını halk seçiyor. Fakat yürütme organının tamamını cumhurbaşkanı
kendi başına belirliyor. Yani bakanları halk seçemiyor cumhurbaşkanı seçiyor. Dolayısı ile
bakanlar ile halk arasına biraz daha mesafe konmuş oluyor. Halk isterse cezalandırır
söylemi de bir sonraki seçim döneminde halk oy vermezse seçimi kaybeder demektir. Bu
inandıkları demokrasiye ne kadar uygundur? Meclisin yürütmeyi denetleme yetkisi, meclis ve
cumhurbaşkanın karşılıklı olarak birbirini düşürme yetkisi, yargının bağımsızlığı durumu eğer
cumhurbaşkanın mecliste ciddi bir ağırlığı olmazsa uygulanabilir bir denge-fern sistemini
oluşturmaktadır. Fakat cumhurbaşkanın bir parti başkanı olması ve bu partinin mecliste güçlü
olması durumunda ise bu denge-fren sistemi ayarını kaybeder. Cumhurbaşkanın
milletvekillerini kendisinin belirlediği bir partinin cumhurbaşkanı aleyhine karar vermesini
beklemek saflıktır. Yargı kısmına gelince Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinin 3 üyesini
meclis, 12 tanesini cumhurbaşkanı atayacaktır. Bunları kendisine sunulan iki veya üç kişi
arasından seçse bile seçtiği kişi kendisinin öncelediği kişi olacaktır. Cumhurbaşkanı HSYK
(HSK)’nın 13 üyesinin 4 tanesini doğrudan seçecek, iki tanesi ise kendisinin belirlediği Adalet
Bakanı ve Müsteşarı olacaktır. Yani 6 üyeyi cumhurbaşkanı belirlemiş olacaktır. Meclisin
seçeceği 7 üye için ise cumhurbaşkanın partisinin belirleyici gücü göz önüne alındığında
onların da en kötümser ihtimalle birkaç tanesi cumhurbaşkanın isteyeceği kişilerden
olacaktır. Hâkimler-savcılar devlet memurlarıdır. HSYK onların mesleğe kabullerini, geçici
yetki vermeyi, yükselme ve birinci sınıfa ayrılmalarını, kadro dağıtmayı, meslekte kalmaları
uygun görülmeyenler hakkında karar vermeyi, disiplin cezası vermeyi, meslekten
uzaklaştırma işlemlerini yapar. Bu işlemler bir memur için elbette çok önemlidir. Bir memurun
bu konularda karar veren mercilin etkisinde kalmamasını beklemek saflıktır. Dolayısı ile
HSYK üzerinde etkisi olan bir merci yargı üzerinde de etkili demektir.
Bu sistem seçimlerde meclisteki güçlü partisi ile iktidar olan cumhurbaşkanına çok büyük güç
vermektedir. Mecliste güçlü bir partisi bulunan cumhurbaşkanı hem yargı organı üzerinde
hem de kendisini denetleyecek olan yasama organı üzerinde etkili olabilecektir. Adeta
devletin gücü cumhurbaşkanın elinde toplanmaktadır. Mecliste güçlü partisi bulunmayan
cumhurbaşkanı için ise eskisine göre daha rahat çalışabilecek bir hükümet, yasama ile
yürütme arasında dengeli bir denge-fren sistemi oluşturmaktadır. İktidar olma ihtimali zayıf
olan partileri ise etkisiz eleman konumuna sürmektedir. Seçimlerle iktidar olacağına
inanmayanların şiddetli hayırcılıkları ile iktidarda kalacaklarına inananların daha fazla
şiddetle evetcilikleri bundan kaynaklanıyor olabilir.