Dört mevsimi yaşadığımız güzel ülkemde eylül ayının gelişiyle bir telaş başladı. Okulların
açılması, bayramdı derken bakıyorum her evde bir koşturma var. Alışveriş ve temizlik olmak
üzere iki büyük güruha sahibiz. Pencerelerden buram buram temizlik kokusu yükseliyor.
Birinci grup: Zamanını, lekelere,tozlara hatta göremediği bakterileri tek tek yok etmeye
ayıranlar.Gün sonunda mis gibi temizlik kokusunun yanında bakterilere karşı kazanılmış
savaşın yorgunluğu bekliyor onları.Zaman demek daha fazla temizlik demek böylelerine.
İkinci grup: Moda uğruna dolaplara, odalara ve hatta evlere sığmadığı halde zamanı alışverişe
yatıranlardan oluşuyor. Günün sonunda boşalıp hafifleyen cüzdanı, olmayan paralar
harcandığı için kredi kartının sıcaklığı bekliyor.Çünkü mağazaların sezon sonu indirimleriyle
kıyafetler havada uçuşuyor. Hava demişken onda da bir kıpırtı var. Serinliğiyle artık o da bir
şeylerin değiştiğini söylüyor.
Hal böyleyken bende kendimi alışveriş ve temizlik ikilisinde gidip gelirken buldum. Bu gidip
gelişlerim sırasında yoluma bir şey çıktı. Ayağım takılıp düşe yazarken, isyanlar da dilime
varmışken; bir baktım masallarda anlatılan o lambaya çarpmışım. Ve içinden çıkan lamba cini
3 hak verdi. Ne yapsam nasıl kullansam diye düşünürken kafamı kaldırıp birilerine danışmayı
düşündüm. Yakınımdakilere sordum ama elerindeki ekranlardan gözlerini kaldırmadan yarım
yamalak cevaplar verdiler. Biraz daha düşüneyim dedim. Hava da iyice soğudu.(Bu
soğukluğun havadan değil de insanlardan geldiğini çok sonralarda anladım) Sanırım
birincisini eski zamanlara dönmek için kullanacaktım. Herkes teknolojiyi kucaklayıp ileriye
giderken ben doğruca geriye gitmeliydim.Ve o zaman işte belki kavanozlarda biriktirilen
paralarla alışverişe çıkabilirdim. Mavi önlük, beyaz yakalık alır okulun açılmasını dört gözle
beklerdim. Okul hayatı o formalarla sanki daha anlamlı daha özeldi. Bazen siyah bazen
maviydi renkleri. Hafta sonları yıkanıp ütülenmesiyle emekleri giyerdin sanki. Önlük cebine
umutlarını, düşlerini koyar öyle çıkardın evinden. Şimdi daha rahat kıyafetler tercih ediliyor
okullarda. Her şey şimdiler de rahat ama içi boş. Soğuk. Konfor eklendikçe sıcaklık gidiyor
gibi geliyor bana.
Odun sobasında kestane keyfimiz vardı mesela. Güğümler olurdu sıcak su kaynadıkça kapağı
ses çıkarırdı. Dışarıdan üşümüş olarak gelenler, elini ayağını ısıtırken derin bir uyku çekerdi
yanı başında. Doğalgaz daha konforlu. Çok odalı evlerimizde. Her köşe ısındıkça içimiz
soğudu bence. Cin kardeş ikinci hakkımı da soba ile kullanmak istiyorum.Kaldır tüm
petekleri. Bir battaniye bir de kitap. Oh değmeyin keyfime. Son bir hak kaldı. Eski zamana
döndük. Eski formalara da büründük. Son bir hak. Mavi önlüğümle selfie çekip altına okul
yolu düz gider mi yazsam? Ya da soba başında kestane keyfisi diyerek instagramda mı
paylaşsam? Cin kardeş sen en iyisi şu sosyal medyayı kaldır. Çünkü artık paylaşımın tanımı
değişti. Aşını, sevgini, paranı, zamanını gerçekten paylaşılırken şimdilerde sahip olunan
şeyleri (resimlerle) paylaşır olduk. Hangimiz daha mutluyuz yarışına girdik de gülmeyen
gözlerimize otuz iki diş ekledik. Resimlere filtrelerle sıcaklık katar olduk. Evet, sen en iyisi
sosyal medyayı tüm bu sanal âlemi kaldırıver. Al şu telefonları elimizden ve senin diyarına
götür. Gerçek değerleri anlayıp paylaşımın anlamını öğrenene kadar da getirme..!
Hadi o zaman, bir daha ki bayram temizliğinde görüşmek dileğiyle!…